Porselen uzun ömrü, dayanıklılığı, sağlık açısından daha iyi olup, toprak kaplardan inceliği, zarif görünümü dayanıklı ve sağlık açısından daha üstün olmasından dolayı yemek kapları üretiminde tercih edilir. Osmanlı döneminde saraylarda kullanılan porselen kaplar ganimet veya hediye olarak gelmiştir.
Porselenler en iyi üreten Çin, Japonya ve Avrupa Ülkelerinden tedarik edilmiştir. Bunlar tabak, sahan, kase, fincan, tepsi, ibrik gibi şekillendirilmiştir.Osmanlı döneminde Padişahlar hep zehirlenme sonucu öldürüleceklerini düşündüğünden çeşitli tedbirler almışlardır. İktidar ve güç sahibi kişiler için zehirlenerek bir suikast sonucu öldürülecekleri evhamı nedeniyle alınan bu tedbirlerden bir tanesi de bu porselen tabak ve kaplar olmuştur. Bu işle ilgili olarak çaşnigir (çeşnici) denen kişi ve makamıyla kurumsal bir hale getirilmiş olup yemekle suikasti önlemişlerdir.
Ancak Saltanat sahibi kral, padişah, hakan, diktatör gibi zalim kişiler çevresindeki en güvenilir kişileri bu makama getirirlermiş. Buna rağmen yinede bir çok kral, hakan ve padişah seçtikleri bu kişilerce zehirlenerek suikaste uğramışalardır. Bu nedenle dönem dönem sofrada suikaste karşı muhtelif tedbirler almışlardır. Ama sonucu pek değiştirmeyen bu tedbir arasında bakır yerine altın tabaklar ve çatal, kaşık kullanılmıştır. Çeşnicibaşına da güvenmemişler. Yerine kilercibaşı almışlarıdır. Ayrıca içeceklerden sorumlu şarabdar veya kahvecibaşı gibi görevliler de bu zehirlenme ve öldürülmeye karşı tedbir olarak kullanılmıştır. Saraylara özel hastane, doktor ve hekim dahi önleyememiştir. Hatta yemekte bıçak ve zehir gizlemeye olanaklı tuz dahi bulundurulmazdı. Osmanlılarda Çin kökenli olan bu porselenlere fağfur veya fağfuri olarak adlandırılmıştır. Lotus, şakayık, lale gibi çiçek bezemeleriyle süslenmiştir. Ejderha, kuş ve çeşitli hayvanlar motif olarak kullanılmıştır. Osmanlı Padişahları celadon denen bu doğu kökenli Çin ve Japon porselenlerine güvenmişlerdir. Önleyici bir tedbir olarak zehiri aldığına, süzdüğüne veya gösterdiğine inanılan Çin veya Japon porseleni (celadon - fağfuri) tabaklar kullanılmıştır.
Cem Sultan’ın zehirlenmesi Borgias dizisinde de işlenmişti.
SUİKASTI ENGELLEYEN TABAKLAR
Görevi hayati önemde olduğu için çaşnigir, yani ‘lezzet-tutan’, en güvenilir kişiler arasından seçilirdi. Onun denetiminde hazırlanan yemekler tabaklara; tabaklar sahanlara; sahanlar sinilere yerleştirildikten sonra deriden bir mahfazanın içine konarak padişahın huzurunda açılmak üzere mühürlenirdi. Kurulan sofrada bıçak ve zehir gizlemeye olanaklı tuz bulunmazdı. Ayrıca zehiri aldığına veya gösterdiğine inanılan Çin veya Japon porseleni (celadon - fağfuri) tabaklar kullanılırdı. Bir diğer önlem ise bakır yerine altın tabaklar ve çatal-kaşık kullanılmasıydı. (Eski çağlarda zehirlenmenin sadece suikast nedeniyle olmadığını unutmayalım. Örneğin Avrupa’nın güçlü kralı VI. Karl zehirli mantar yiyerek ölmüştü.) II. Murat devrinden itibaren çeşnicibaşı geri plana düşerken onun yerini kilercibaşı almıştır. Ayrıca içeceklerden sorumlu şarabdar veya kahvecibaşı gibi görevliler de vardı. Eğer sultan herhangi bir nedenden zehirlenecek olursa devreye hekimbaşı girebilirdi.
FATİH ZEHİRLENDİ Mİ?
II. Mehmet, padişahın oğulları dışında başkalarıyla birlikte
yemek
yemesini kanunla yasaklarken elbette nedenlerden biri de güvenlikti. Ne ki, sayısız suikast girişiminden kurtulan Fatih, -büyük olasılıkla- gut hastalığının tedavisinde kullanılan ilaçtan zehirlenerek öldü. Bu ölümün
Venedik
destekli bir suikast olup olmadığı ise hâlâ tartışılıyor. Fatih’in küçük şehzadesi Cem Sultan da İtalya’da -büyük olasılıkla kendinden kurtulmak isteyen papalık görevlilerince- zehirlenerek öldü.
ÇEŞNİCİ DE ZEHİRLER
Ortaçağ devletleri ise hükümdarın zehirlenme olasılığına karşı daha basit bir yol izlediler: Hükümdarın yediğini, içtiğini sıkı biçimde denetlemek. Selçuklular, bu görevi ‘çaşnigir’ makamıyla kurumsal bir hale getirdi (Günümüzdeki söylenişiyle ‘çeşnici’). Bu önlemlere karşın Büyük Selçuklu sultanı Melikşah’ın 1092’de zehirlenerek öldürüldüğü pek çok kaynakta yer alan bir iddiadır. Anadolu Selçuklu sultanı Alaeddin Keykubat ise 1237’de Kayseri’de verdiği bir ziyafette Çaşnigir Nasıreddin Ali’nin sofraya getirdiği tavuktan yer yemez zehirlendi. Birkaç saat içinde tüm vücudu kasılıp konuşamaz hale geldikten sonra hayatını kaybetti. Sultanın ölümünün ardından yaşanan gelişmeler, bunun bir gıda zehirlenmesi değil, organize bir suikast olduğuna işaret eder.
1092
Büyük Selçuklu sultanı Melikşah’ın öldüğü yıl. Sultanın zehirlenerek öldürüldüğü farklı kaynaklarda geçer.
1237
Alaeddin Keykubat’ın zehirlenerek öldürüdüğü sene. Sultan Keykubat çeşnicibaşının sofraya getirdiği tavuktan yer yemez zehirlendi.