Notice: Undefined index: url in /home/ebilgiler/domains/enteresanbilgiler.com.tr/public_html/_phpfastcache.php on line 22

Notice: Use of undefined constant amp_dizin - assumed 'amp_dizin' in /home/ebilgiler/domains/enteresanbilgiler.com.tr/public_html/amp/init.php on line 39

Notice: Use of undefined constant amp_blocks_dizin - assumed 'amp_blocks_dizin' in /home/ebilgiler/domains/enteresanbilgiler.com.tr/public_html/amp/init.php on line 40
Çcuklar için İdeal Yuva Yaşları ve Yuvanın Yararları
Enteresan Bilgiler

Çcuklar için İdeal Yuva Yaşları ve Yuvanın Yararları

Yaşam

Çocukların ideal psikolojik olgunluğa ulaşma, sosyal bir ortama hazır hale gelme ve uyum sağlayabilecek durumu kazanabilmeleri 3 yaşlarını doldurduktan sonraki dönemde gerçekleşmektedir. Bu yaşlarında ki kazanımları edinememiş daha ufak yaştaki çocukların yuvaya gönderilmelerinde uyum problemleri yaşanmaktadır. 3 yaşın altındaki bir çocuk sürekli olarak tek bir kişinin ilgisine ihtiyaç duymakta olup bu ilgiyi de başkalarıyla paylaşmak için yeteri olgunluğa erişememektedir. Dolayısıyla sosyal bir ortama uyum sağlayabilmek adına daha hazır hale geldikleri yaşları, onlar için bir yuvaya başlama açısından daha uygun bir tercih olacaktır. Yani 3 yaşını doldurduktan itibaren bir kuruma gönderilmeleri bu bağlamda daha doğru bir tercih olacaktır. Gelişim hızlarına bağlı olarak, yaşlarının ilerisinde gelişime sahip veya potansiyeli yüksek olan çocuklarda 2 yaşlarından sonra da yuva, kreş gibi gelişimlerini uyaran ortamlarda 2 saatlik gibi programlara dahil edilebilinmektedirler.

Anaokulu veya yuva gibi kurumlara annelerinin yokluğunu giderecek ya da annelerin rahat etmesi için çocuklarını bırakabilecekleri yerler olarak değil de ailelerin çocukları üzerindeki rollerine katkıda bulunan ve çocukların tüm alanlardaki gelişimlerini hızlandıran bir kurum olarak görülmesi gerekmektedir.
Ancak burada ki önemli soru “Çocuk bir yuva ya da kuruma başlamaya hazır mı?” sorusu olacaktır. Uzmanlar, çocukların böylesi bir devamlılık için sosyal ve duygusal beceri anlamlarında hazır olmaları gerektiği gibi fiziksel ve zihinsel becerilerinin de gelişmesi gerektiğinin önemli olduğunu vurgulamaktadır.


Doğumdan itibaren bebeklikle gelişmeye başlayan bu dört gelişim faktörü çok boyutlu olarak ilerleyebileceği gibi ayrı ayrı ele alınsalar da birbirilerini etkileyerek iç içe olmak koşuluyla gelişimleri bu farklı faktörlerde sürdürmektedir. Çocukların becerilerinin gelişmeye başladığı 2 yaşlarından itibaren kendi ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri için teşvik edilmeli, nerede nasıl davranmaları konularında bilgilendirilmeli, yeme, uyku ve temizlik gibi bazı konularda kurallar öğretilmeye başlanmalıdır.

Gelişimlerinde ki bu en önemli yaşlar olan 3 – 6 yaş dönemlerinde çocuklar, yine bir gelişim süreçlerinin özelliği olarak başka çocuklarla bir arada olma ve sosyalleşme ihtiyacı duymaktadırlar. Yuvalarda bu noktada çocukların bir arada olma ihtiyaçlarını, birlikte hareket etme ve oyun oynayabilme, paylaşma gibi gelişimlerini kapsayan gereksinimlerini karşılamaktadır. Ayrıca ilgi alanlarına ve yeteneklerine yönelik gelişimlerinin yanı sıra değişik aktiviteler ile birçok beceriyi daha yuvada edinebilmektedirler. Bu bağlamda eğlenerek yeni ilgi alanları edinebilmeleri, keyifle öğrenebilmeleri, grup içlerinde kendilerini ifade edebilmeleri, birlikte hareket edebilmeleri gibi birlikte karar alabilmeleri ve sıra bekleme, belli kurallara ve sınırlara uyma, ihtiyaçlarını ifade edebilme, dil gelişimlerinin hızlanması gibi birçok becerileri kazanmaları yine okul öncesi dönemlerinde yuva ya da kurumlarda mümkün olmaktadır. Sosyal becerilerine ek olarak yaşlarına uygun renk, sayı ve şekil gibi gerekli kavramlar ile bazı el becerileri edinerek öğrenmeleri ev ortamından çok yuva gibi kurumlarda daha mümkün kılınmaktadır. Bu bilgi ve becerilerin tümü yuvada gelişimlerine yönelik özel programlarla hazırlanmış belirli bir sıra dahilinde öğretilmektedir. Bu şekilde çocukların gelişimlerinin dahilinde zaman kavramı ve önemi de oluşmaktadır.

Çocuklar ilk üç yıllarında model olarak aldıkları anne ve babalarından alabildiklerini almakta, kendilerine tanınan fırsatlar doğrultusunda belli bir psiko – sosyal olgunluğu kazanmaktadırlar. Yuva veya anaokulu da ailenin dışına atılan ilk adımları olmaktadır. Üç yaşlarından sonra çocuklar öğrendiklerini sosyal ortamlarda kendi yaşıtlarıyla iletişim halinde kullanmanın yanı sıra deneme yanılma ile sınamaya da ihtiyaç duymaktadırlar. Yani başka bir deyişle enerjilerini boşaltabilecekleri, öğrenme istekleri ve bir şeyler yapabilme arzularını karşılayacak yeni ve aileden bağımsız olabilecekleri sosyal bir ortama ihtiyaç duymaktadırlar. İşte bu gibi istek ve ihtiyaçları karşılayacak ortam ancak çocukların yaşıtlarıyla paylaşma imkanını sunan, uzman ve deneyimli gözetmenlere sahip anaokulu ya da yuva gibi kurumlarda bulunabilmektedir.

Çocukların yaşamlarındaki gerçek bir sosyal deneyimin ilk adımı olan yuvalar, öğretileri ile kattığı değerler sayesinde çocukların ilerideki sadece sosyal yaşamlarına değil akademik anlamda da gelişimlerine faydası olacaktır. İlginin üzerinde ve merkezi olduğu bir ortamdan ilk kez uzaklaştığı, başka bir ortamda başta grup içerisine girebilmeyi, ilgiyi ve sevgiyi paylaşmayı, beklemeyi ve sabretmeyi öğrenecek, grup içerisinde ve grup halinde hareket etmeyi ise bu şekilde bir düzen olduğunu görerek ve içerisinde bulunarak öğrenebileceklerdir. Kendilerine ev yaşamlarında da faydası dokunacak her gün belirli saatlerde uyumaları gerektiğini ve sabahları aynı saatte kalkıp yuvalarına gittikleri, kahvaltılarını yaptıkları ve diğer öğünleri de yine aynı saat aralıklarında yedikleri, düzenli uyku ve beslenmeyi sağlayan bir düzen gerçekleşmiş olacaktır. Bu düzenin yanı sıra temizliğin önemini öğrenebilecekleri, diğer ihtiyaçlarını karşılamayı destekleyici yuvalarında anne ve babalarının dışında başka kişilerle iletişim kurmayı, yaklaşım, paylaşım gibi uygun yöntemleri, yardımlaşma ve işbirliği duygusunu öğrenebilmektedirler. Dolayısıyla zamanla sorunları çözebilmeyi, kabul görme ve kabul etme gibi sosyal kavramları, yaşayarak ve deneyerek öğrenme fırsatları kazanacak, sürdürülebilir arkadaşlıkları geliştirebileceklerdir.

Çocuklar 6 yaşlarına kadar olan dönemde daha kolay öğrenebildikleri gibi edindikleri bilgiler de kalıcı olmaktadır. Dolayısıyla hayatları boyunca öğrenme alışkanlığı da kazanabilecekleri için 3 ila 6 yaş arası dönemlerinde çocukları bir kuruma göndermek tüm duyularına hitap ederek grup içi etkileşimlerle her türlü bilgiyi bilinçli bir öğretim planı uygulandığı ve sistemli bir öğrenme ortamı sağlandığı için önemli hale gelmektedir.


Çocukların gelişimlerindeki ipuçlarını gözlemlemek ileriki yaşlarında sorun yaşamamaları açısından anne ve babaların bilgi ve becerilerinin dışında alanlarında eğitim görmüş kişiler tarafından yuva gibi kurumlarda da takip edilmesinin yararı olacaktır. Anaokulları çalışan annelerin ya da günün belirli saatlerini çocuksuz değerlendirmek isteyen anneler için düşünülmesi gereken bir çözüm olarak görülmemesi aksine bunlara ek olarak çocukların gelişiminde vazgeçilmez bir eğitim kurumu olarak bilinmesi ve ona göre davranılması gerekmektedir. Çocukların bebekliklerinde direk anneleriyle veya bir yetişkinle birebir kuracakları alışverişe gereksinimleri yüksektir. Bu sebeple anneleri çalışıyorsa bebekleri doğduğunda şartları elverdiğince çalışmaya bir süre ara vererek çocuklarını yetiştirmeyi kendilerinin üstlenmesinde fayda vardır. Bebeklerinin sinyallerini anneleri yorumlayabildiği gibi yine bebeklerde annelerinin davranışları ile gönderdikleri sinyalleri yavaş yavaş öğrenmeye başlar. Bu sinyallerin aynı yetişkin tarafından gönderilmesinin faydası çocukların bu davranışları tanımasını ve anlamasını kolaylaştırmaktadır. Bu nedenle aileleri ile doğru davranış ve tutumlarla büyütülen çocuklar sağlıklı bir birey olmak adına hızlı ve iyi bir şekilde gelişmektedir.

Ancak anneleri çalışma hayatlarına ara veremeyecek durumdaysalar annelik işlevlerinin ancak bir kısmını başkasına devredebilmelidir. Annenin bir yakını veya bir bakıcı gibi çocuklarının bakımlarını üstlenebilecek ve onların ruhsal, fiziksel gereksinimlerini karşılamaları üzerine yardım alabilir. Mümkün olduğunca da annenin çocuk bakımına destek olacak bu ikinci kişinin sıklıkla değişmemesi doğru olacaktır.

2 buçuk yaşlarından sonraki çocuklarda özellikle 3 yaşlarından itibaren sosyalleşme ihtiyaçlarını göz ardı etmemek gerekmektedir. Bu yaşlarından sonra her çocuğun birçok devlet okulunda da artık mevcut olan anaokuluna veya yuvaya gönderilmeleri önerilmektedir. Ancak ailelerin çevrelerinde çocuklarını gönderebilecekleri bir kurum yok veya herhangi bir şekilde bir yuvaya gönderme olasılıkları hiç bulunmuyor ise çocuklarının gelişimlerinde çok önemli olan bu yaşlarında ailelerin kendi çabalarıyla, doğru programlar dâhilinde desteklemeye çalışmalarında yarar vardır. Çocuklara bazı kavramları öğreten, birçok beceriyi geliştirmelerine olanak sağlayan okul öncesi dönem için üretilen çocuk yayınlarını takip etmeleri, anne ve babalar için hazırlanmış çocuk eğitimi ve gelişimi yayınlarını okumaları yararlı olacaktır. Ayrıca ailelerin kendileri de bu bağlamda edinebilecekleri bilgilerle çocuklarının eğitim ve gelişim gibi konularda olası doğabilecek problemlerle baş etme becerilerini kazanabilmektedirler. Dolayısıyla doğru bir şekilde de çocuklarına günlük programlar oluşturarak masa başı alıştırmaları ve oyun malzemeleri ile el becerilerini geliştirme fırsatları vererek teşvik edebilirler. Çocukların gelişim dönemindeki zihinsel ihtiyaçlarına yönelik bol bol bilgiler edinerek, ebeveyn olarak doğru tutum ve davranışlarla örnek olabilir, çocuklarında öğrenme isteği uyandırabilir, mümkün olduğunca da çocukların yaşıtlarıyla birlikte oyun oynayabilmelerini sağlayabilir ve onları ilgi ve becerilerine yönelik eğitebilirler.

Sadece evde yetiştirilen çocukların diğer çocuklara göre biraz daha bağımlı ve çocuksu olabilmekte ve kendi ayakları üzerinde durmakta zorlanabilmekte, aşırı koruyucu yaklaşımlarla yetiştirilen çocukların 5 yaşlarına da gelse anaokulu olgunluğuna ulaşamadıkları görülebilmektedir. Oysa gelişimlerine ek olarak dünyalarının zenginleşmesi yani hareketlenmesi ve renklenmesi gerekmektedir. Ancak gereğinden erken anaokulu gibi bir kuruma gönderilmelerinin de herhangi bir yararı olmayacaktır. Aksine çocuklarda herhangi bir oyuna girmek istediğinde reddedilmesinin doğuracağı hayal kırıklığını taşımalarında ve böylesi durumda nasıl davranmaları gerektiğini, uygun tepkiyi öğrenebilmeleri için duygusal alanda gelişim düzeyine ulaşamamış ve gerekli biyolojik olgunlaşma gerçekleşmediğinden onların üzerinde ileriki yaşamlarını da etkileyecek kalıcı ve yıpratıcı hasarlar bıraktırılmış olunabilmektedir. Dolayısıyla biyolojik alt yapıları da bu olgunluğu 3 yaşlarının civarında taşıyabileceklerini göstermektedir.


6 yaşlarına kadar geçen dönemde çocuklar gelişimlerinin en kritik ve hızlı yıllarını yaşamaktadırlar. Çocukların gelecekteki yaşamlarını etkileyecek önemli bu dönemlerinde ki süreçte en yoğun öğrenme yıllarını geçirmekte olduklarını, kazandıkları bu davranışlar ile birer birey olarak yetişkinlik dönemlerinde ki kişilik yapıları, değer yargıları, tutum ve tavırlarını biçimlendirmede direk etkileyerek büyük rol oynadığını yapılan araştırmalar göstermektedir.

Tekrar hatırlatmak gerekirse doğru ve iyi bir şekilde gelişimleri açısından çocukların bebeklik dönemlerini anneleri ile birebir, okul öncesi dönemlerini ise bir kurumda kendi yaşıtlarıyla beraber zaman geçirmelerinde fayda vardır. Yuvaya gönderilme yaşları 3. yıllarından öncesi biraz erken, 4 yaşları ise biraz geç olabilmektedir.

Çocukların ilkokula başlamaları için ise sosyal, duygusal, fiziksel ve zihinsel becerilerinin yanı sıra bilişsel ve öz bakım anlamında da beceri sahibi olmaları gerekmektedir. Bu gibi sağlıklı ve gelişimlerini hızlandıran becerileri ileriki yaşamlarını da etkileyen kritik, okul öncesi dönemlerinde kazanamayan çocuklarda bir sonraki basamaklarına geçiş yaparken aksaklıklar doğabilmektedir. Dolayısıyla tüm bu anlamlar çerçevesinde sosyal uyum, arkadaşlık geliştirme gibi becerilere ek olarak belirli bir düzen içerisinde okul öncesi 6 yaşına kadar yuva gibi bir kuruma giden çocuklar öğrenme alışkanlıkları da kazandıkları için gitmeyenlere oranla ilkokulda hem daha uyumlu hem de daha başarılı olabildikleri bilinmektedir. Sağlıklı bir biçimde gelişim özelliklerini, bireysel farklılık ve yeteneklerini göz önüne alarak onları destekleyen, olumlu kişilik temellerinin atıldığı ve kendilerine güven duymalarını sağlayan aileleri ve eğitmenleri eşliğinde okul öncesi dönem programlarına katılan çocukların okul başarılarının yanı sıra diğer gelişim alanlarında da yine daha yeterli olabildiklerini yapılan araştırmalar göstermektedir.
Sıradaki Haber
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.