-Bir akşamdı. Mabeynde nöbetçi olarak ben kalmıştım. Gelen mektup, telgraf, rapor ve tezkerelerin listesini tertipleyip huzura çıkmak üzereyken bir telgraf geldi. İstanbul'da Laleli postanesi memurlarından birinin Yıldız'a çektiği bu telgrafta, karısının o gece doğum yapacağı, doğumun çok zor olacağına dair doktorlar tarafından dikkat işareti verildiği, elinde hiçbir vasıta bulunmadığı ve Merhamet-i Şâhâneye sığındığını bildiriyordu. Bu telgrafa kıymet vermedim ve onu listeye almadım.
Huzurda Padişah, âdeti icabı her şeyi ayrı ayrı gözden geçirdikten sonra ilâve etti:
-Başka bir şey var mı? Telgrafı söyledim ve arza değmeyeceğini düşünerek listeye almadığımı arzettim.
Emir verdi:
-Hemen getiriniz. Getirdim...
Dikkatle okudu ve derhal mütehassis bir tabip ve bir yaverle doğru Laleli'ye giderek doğumu kontrol altına almalarını, benim de kendilerine refakat etmemi ferman etti.
Gittik ve işimizi bitirip sabaha karşı döndük. Bir de ne görelim?! Hünkâr, bahçe üzerindeki odasında, ışıkları açık, cama vurarak bizi çağırmıyor mu? Sabaha kadar uyumayıp bizi beklediğini anladık. Neticeyi sordu. Doğumun zor olduğunu, fakat müdahaleyle kadının kurtulduğunu, çocuğa 'Abdülhamid' isminin verildiğini, 'ihsan-ı Şahane'nin de aile reisine teslim edildiğini ve adamın ağlayarak ömür ve devletlerine dua ettiğini anlattım. Bizi ayakta dinledi, sadece rahatladığını gösteren bir 'oh' çekti ve sabah namazına durdu.