Tarlaya vardığında kimsenin orada olmadığınından emin olduktan sonra 100 tane soğan toplayarak sepetine yerleştirir. Sepet sonuna kadar dolmuştur soğanları atına yükleyip evine dönmeye karar verir. Fakat atın üzerine o kadar ağırlığı yüklediği anda at yüksek sesle kişner.
Tarlanın üzerindeki çiftlik evinde ise çiftçinin karısı sesi duyar ve sesin nerden geldiğine araştırmak için pencereden bakar ve Rezanın atına yüklediği soğanları görür, eşi ve çocuklarına haber verir. Hep birlikte Reza’ yı yakalarlar.
Sabah olduğunda Reza kadının karşısında çaldığı 100 soğanın hesap veriyordur. Kadı Reza’ ya 3 cezadan beğendiğini seçmesini söyler:
– Çaldığı 100 soğan karşılığında komşusuna 100 altın ödemek…
– Çaldığı 100 soğan karşılığında 100 kırbaç yemek…
– Çaldığı 100 soğan karşılığında 100 soğan yemek…
Reza cezalardan 100 soğan yemeyi seçer. Ama soğanları yedikçe içi çok fena olur. 25 soğandan sonra ise boğazı yanar ve daha önünde yenecek 75 soğanın olduğunu düşününce tüm bunların yerine 100 kırbaç yemenin daha iyi olduğunu düşünür.Fakat 10 kırbaçtan sonra ağrıdan kıvranır ve daha çok acı çekmemek için 100 altını komşusuna vermeyi kabul eder.
Eğer Reza 100 altını baştan ödese ne olurdu? Acı soğanları ve belini acıtan şiddetli kırbaç darbelerini yemekten kurtulurdu şüphesiz. Fakat yaşamda öyle değil midir? Önümüzde tercihler vardır ve en kısa çözüm dümdüz ve en sade olanıdır. Fakat bizler genelde yaşamda zigzaglar , üçgenler, daireler , poligonlar çizerek o yoldan birazcık saparız ve yolumuzun bu olduğunu ifade ederiz. Fakat sonunda hepsi aynı düz ve sade çözüme gider… O elde ettiğimiz uzun yollar ve çizgiler mi? Onlar da hayat tecrübelerimizdir.