“Bizim şu fani dünyada son senemizdir zannederim. Bugün mevlütte duagu efendi, benim ismimi söylemedi. İçine doğdu her halde… Zaten, ahiret hazırlıklarının zamanı da geliyor.”
Ali Galip Paşa, memlekette olup-bitenler sebebiyle yorgun ve sinirleri bozuk babasını, bunun normal bir unutkanlıktan başka birşey olmadığını söyleyerek teselli etti. Fakat hikmet-i İlahi bu hadiseden sekiz ay sonra Reşit Paşa vefat etti.
Babasının ölümünün kırkıncı günü vesilesi ile Ali Galip Paşa, aynı sahilhanede bir mevlüt okuttu. Tevafuk, aynı hoca efendi mevlüdün “son dua”sını yaptı ve bu defa da, Ali Galip Paşa’nın ismini unuttu.
Önceki hadisenin tesiri ile Ali Galip Paşa olanları mevlütte hazır bulunan Keçecizade Fuat Paşa’ya anlattı. Fuat Paşa da bunlara kafayı takmanın doğru olmadığını söyleyerek konuyu değiştirdi. Fakat çok enteresandır ki, Ali Galip Paşa da, bu mevlüdden kısa bir süre sonra bir deniz kazasında boğularak öldü.
Asıl mesleği hekimlik olan devlet adamı Keçecizade Fuat Paşa, bu iki hadiseyi sık sık anlatır ve “İnsanın istikbali bir muammadır.” derdi.